Bencelerim Sencelerim Kime Yakın Tümcelerim ki gece tüneğimde ki yalnız, sessiz, ıssız ve de çaresiz gün ışığını beklemem. Biliyorum bu gece rutinlerinden sonra, doğa ışığının bana yansıması bir yudum ekmek bir yudum su ve hayatın çilekeşi olmadan yaşam sürmelerim minik bir kuş misali.
Empati yapınca bu tümceler yetiyor belki de yetiniyor insan. Neden nasıl ben bir kuş oldum dan öte, tünekten tüneğe varsayımsal saatleri değerlendirerek.
Minik bir kuş ne ister, pencereye konmaktan başka çaresi mi vardır açlığına isyan ederek veya kendisini rızık kapısının eşiğinde neden bulmaktadır.
Bir kırıntı aramaktadır mesela güvercin dostlarım yada bir meydanda annesinin attığı yemlere uçuşurken, çocuğunun böh deyip kovalamacalarının ezginliği altında olmak. Yada Avrupa’da Duomo Katedralinde elinde avucuna ki yemle birkaç güvercinin konmasını bekleyen ve yemle bu mucizeyi besleyen kimselere inat yaşamak böhlere inat, kelime anlamından öte Ülkelerin en güzelinde.
Hani bakıyorum ürpertiler bize mi mahsus diye, hani diken diken olur ya tüylerim, yok yok bugün bir İnsanda gördüm aynısını mezarlıkta Kuzgunların arasında titredi saçları diken diken olarak yavrusunun mezarı başında. Sahi ölüm ne idi bizler bunu düşünememekteyiz, sadece kırıntılarına muhtaç olduğumuz varsıyımsal İnsanlara mı özgü ölümü düşünmek. Biz sadece neslimizi sürdürmek peşinde kur ile eş ararken bu yalnızlıklar bu zamanda neden bu kadar çoğalmış durumda. Ölüm varsa bu İnsanların yalnızlık çabası neden? Ve neden onlarsız olamamamız?
Bir kırlangıçta miniktir aslına bakılırsa, soydaşım ama devasa mesafeleri bir sonra ki kuşağa aktarmak içindir çırpınır gibi havada süzülmeleri. Biliyorum gördüğü yeri sadece üç defa görerek yaşamak bir kavim gidiş, bir kavim geliş ve yine gidiş olarak. Ama oda ortaktır İnsanlara, pencerede bekleyen kimse sadece iki kere şahit olur bu kavimin çırpınışlarına ta ki bir daha ki nesil gelene değin.
Aslında bir bakıma şanslıyızdır da kumdan kale gibi evler yapmak bize mahsus, beylik laf etmeye benzemez ama büyük özen ister yuvamızı kum ve çamurdan karmak. Hani mevsimimiz geldi diye değil sürekli aklımda olan bencelerim gibi bir kırlangıç olmak.
Biliyor musun bende duyunca şaşırdım en miniğinden en kaba olan devekuşuna kadar bütün kuşlar aslında soyağacı olarak evrilmiş dinazorlar’dan gelmekte imiş ve dinazorların en yakın akrabaları tavuklarmış, ama ben yine minik bir kuş misali çırpınıp uçmaktayım, ta ki bir daha ki tüneğime kadar. Belki de fazla düşünmelerim bana bu kapıyı aralamakta empati ne zor şeyden öte, adeta minik bir kuş olmalıyım devasa düşünceler arasında.
Bu arada Kartal değil, Serçe değil benim kavmim, göç üstüne göç çabası ile devşirilmekteyim. Belki anlatım sadece gözleri kapalı klavye tıngırtısı eşliğinde hissettirmekte bana bu anları, ama aslında ben bir Kırlangıç değil eskiden daha eski bir Gezegenim.
mabad içerikler süregelecek…